Ziyaretçi Bilgileri

» Bu sitemizi 1. ziyaretiniz

Tarihte Bugün


Tarihte Bugün v.8.0

Bağlantılar







Resim Yükle

Facebook Sayfamız

Duyuru

ZİYARETÇİLERİMİZDEN

Tüm Tapan Köylülerine selamlarımı,sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum.
(Erhan AKTÜRK)
---------------

Tapan köyü Köyüne selamlar. Çok güzel bir site olmuş. Yayın hayatınızda başarılar dileriz.
(İsmail AKTÜRK)
---------------

Hüseyma'cığım böyle güzel bir siteyi biz Tapan'lılara yaptığın ve hazırladığın için teşekkürler. Tüm Tapan'lı hemşerilerime sevgi ve saygıyla.
(Hakan ÖZCAN)
---------------


----------



----------------


----------------

www.bizdetapanniyik.tr.gg

Kur'an-ı Kerim Dinle

Oyun Oyna

Bizde TAPAN'nıyık...

Hopka Daginin oykusu

 HOPKA DAĞININ ÖYKÜSÜ

Mutlu bir düğün alayı davul zurnalarla ilerlemekte. Yaşlı nineler, dedeler, beşikteki bebeler ve bebeleri emziren analar dışında bütün köy düğün alayında. Bir neşe, bir mutluluk ki sormayın. Nasıl olunmasın? Bir çift sevdanın birleşmesi, bir mürrüvetin daha görülmesi için iki gün boyunca yenilmiş, içilmiş, oynanmış, ardı ardına halaylar çekilmiş, kınalar yakılmış. Üçüncü gün gelmiş, takılar takılmış, yine halaylar çekilmiş. Nihayet güvey evine yolculuk vakti gelip çatmış. Ve gelin anası ağlamaya, güvey anasını sevinmeye durmuş. Beyaz atın üstünde gelinliği, kırmızı duvağı ve takılarıyla ışıldayan gelincik düğün alayının önünde. Güvey evine yaklaştıkça coşku daha bir artmış, daha bir güçlü vurmaya başlamış davulcu tokmağı, zurnacı daha bir kuvvetle üflemeye, daha bir hızlı oynatmaya başlamış parmaklarını: Geliyor düğün alayı, Kaynanalar çeksin halayı… Askerlik oğlanlar, gelinlik kızlar, yeni yetmeler ve dahi çocuklar üç gün boyunca sanki hiç oynamamış, hiç yorulmamış gibi kahkahalı, şen, şakrak ve kıvrak oynamaya devam etmişler yol alırken de. Ama birden ne olduysa olmuş... Davul ve zurna susmuş ve düğün alayı zınk diye durmuş. Arkadakiler neler oluyor diye merakla birbirine sorarken öndekiler kör olası talihin ta kendisini görmüşler. Hiç beklenmeyen bir anda eşkıya ordusunun çok ama çok kalabalık bir alayı atlılarıyla ve piyadeleriyle karşılarına çıkıvermiş. Eşkıyadır bu, niyetleri elbette kötüdür, bilmeyen mi var?
Daha davulun son tokmağının sesi havada asılıyken oklar atmaya, mancınıklar fırlatmaya başlamışlar düğün alayının üstüne. Gelincik o an anlamış ki, yalnız en güçlü olan yardım edebilir onlara ve başlamış yakarmaya: “Allahım, bizi ya taş ya da kuş et.” Öyle de olmuş, gelinciğin yakarışındaki ilk dilek anında gerçekleşmiş ve taş olmuşlar. Anadolu’nun birçok yerinde birçok farklı şekillerde anlatılır bu halk söylencesi. Ama bizimkisi Adana’nın kuzeyinde, Toroslar’ın doğu uzamına karşı dikleşen Antitoroslar’ın ucunda bir dağ ve dağın tepesindeki kayalıkların öyküsüdür. Kimine göre Hokka, kimine göre Okka ama çoklukla da Hopka olarak anılan dağın söylencesidir. Kozan yönünden yaklaşık 40 km kadar sonra, Tokmanaklı Köyü’nü vardığınızda Hopka Dağı’nın güney bölümü tüm ihtişamıyla karşınıza çıkıyor. Bir vadi boyunca ırmak gibi kıvrılan yolun her iki yanındaki makiliklerde yaban mersini, dikenli yapraklarıyla cüce kermes meşeleri ve karaçalılarla kaplı tepecikler alçalıp yol hizasına inmeye başladığında görüveriyorsunuz Hopka’yı. Koyu yeşil sedir ağaçlarından bir ormanın süslediği yamaçları ve zirvesinde maviye çalan kayalıklarıyla yani olanca güzelliğiyle göğe değerek uzanıyor. Bu ilk görülen bölüm “gâvur hopkası” diyor rehberimiz Halil İbrahim bey. Bu sözü duyunca hepimiz merakla ona dönüyoruz, devamını getirsin diye. O da başlıyor söylenceyi anlatmaya. O öykünün sonuna doğru yaklaştıkça, biz de Hopka’ya yaklaşıyoruz. Hopka Dağı artık daha bir anlamlı hale geliyor gözümüzde. Baktığımız kayaların her birini köylülere, süvarilere, piyadelere, kısacası bir şeylere benzetmeye başlıyoruz. Ve Akoluk, İncirci, Kaşaltı, Kovukçınar, Kırıkuşağı, Paşalı, Tenkerli, Tokmanaklı ve Uğurlubağ olmak üzere dokuz köye ev sahipliği yapan Tapan çanağındayız. Şimdi “müslüman hopkası” da görünüyor. Halil İbrahim Bey eliyle işaret ediyor, “Bakınız! Öndeki davulcu, hemen ardındakiler ise gelinle damat, ona gelin-güveysi taşı derler” diyerek devam ediyor öyküyü anlatmaya…
İlk köy evinin önünde duruyor ve Hopka’yı seyretmeye, daha doğrusu incelemeye başlıyoruz. “İşte şu yamaçtakiler eşkıyayı görünce kaçışan çocuklar olmalı” diyor gruptan bir arkadaş. Onu diğerlerinin benzetmeleri izliyor. Hepimiz her bir yanındaki kayaları bir insana, bir duruşa benzetmeye devam ediyoruz. Hopka’nın tepesindeki taşları, kayaları ardı ardına güneyden kuzeye, kuzeyden güneye tarıyoruz bakışlarımızla. Kayalar kaya olmaktan çıkıp şapkalı, şapkasız, yaşlı, genç, kız, oğlan, kadın ve erkek oluyorlar. Ve her biri ete kemiğe bürünüp insana dönüşüyorlar ve günümüz zamanını adımlıyorlar sanki… Epey bir süre sonra yeniden yola koyuluyoruz ve Akoluk Köyü’ne ulaşıyoruz. Akoluk Köyü, Tapan yöresinin tam kuzeydoğusunda ve hemen Hopka’nın eteklerinde bir köy. Çinko saçla kaplanmış damları, yöredeki taşlarla örülmüş duvarları, ahşap karkasla donanmış evleriyle, henüz taşlı yollarıyla kendine özgün bir dağ köyü. Köye varınca ilk işimiz Kadriye Bacı’nın fokurdayarak kaynayan, dumanı tüten pekmez kazanın başına üşüşmek oldu. Başladık her birimiz bir yandan fotoğraflar çekmeye. Bir yandan da soruyoruz, “Nasıl yapılır?” diye, sanki yapacağız da. Bir yanda yeni hasat edilmiş, ezilmeyi bekleyen taze üzümlerin kokusu, bir yanda kaynayan pekmezin pişmiş şırasının kokusuyla iyice acıkıyoruz. Derken, elli yaşlarında, taş duvarlı bir evin ahşap merdivenlerini tırmanıyoruz. Leyla Ana evin sofasında bir yer sofrası kurmuş. Sofrada neler yok ki? Taze köy yoğurdu, bahçedeki organik domateslerden salata, mis tereyağı kokulu bulgur pilavı, çeşitli turşular… Fakat favorimiz taze pekmez. Yumuşacık köy yufkasını bandırarak birkaç dakika içinde bitiriveriyoruz pekmezlerimizi. Yemekten sonra gözlerimiz yine Hopka üzerinde. Köy evinin arkasında, Ayşe Teyze’nin üzüm bağının sarı sonbaharı yaşayan asmaları arasında yürüyorum. Bağbozumunun hüzünlü tonları arasında, buralarda “vargit” denilen güz çiğdemleriyle karşılaşıyorum. Vargit pembe uçuk çiçeklerini açtığında “havalar soğudu, yaylalardan gitmek, göçmek vakti geldi” dermiş insanlara.
Ancak Akoluk vargitlerinin habercilik görevleri, motorlu araçların ve asfalt yolların uzakları yakın eyleyen günümüz zamanına değin geçirilen evrimlerle sona ermiş sanki. Onlar soğuğun pembeleştirdiği utangaç gelin dudağı çiçekleriyle, mavi göğe sokulan Hopka’ya uzanıp arkadaşlık etmekten hoşlanıyorlar. Hopka’nın aşağılardan küçücük görünen ve hemen aşılacak sandığımız kayalıkları ne kadar da görkemliymiş meğer. Her biri yüzlerce metre yüksekliğinde; devasa sütunlar halinde yükselip ak tüyden bulutlar içinde kayboluyorlar. Bu görkemli kayaları görünce, buraların dağcılar için eşsiz bir tırmanma ortamı olabileceğini de düşünmeden edemiyorum. Artık Akoluk’tan ayrılış vakti. Taş zeminli, isimsiz köy yolunda aracımıza doğru ilerlerken Omar Emmi ve uşakları ile karşılaşıyoruz.
Çok çok kısa bir hoşbeşten sonra Emmi “Kimsiniz, nerdensiniz?” sorusuyla merakını gidermeye çalışırken biz de yüzüne yerleşmiş çizgilerden birkaç dakika içinde tanıyor gibi oluyoruz onu. Bu oldukça kısa ve ancak dost olmaya yeterli sohbet sonrası Omar Emmi Hopka’ya sevdalı gözleriyle ardımızdan bakıp uğurluyor bizi. Feke’ye gitmek için Tapan düzlüğüne doğru Akoluk Köyü’nün taşlı yollarından kıvrılarak inerken artık kimseler konuşmuyor. Sözsüz bir anlaşma yapmışçasına yol kenarlarında uzayan hazan giymiş kavaklara dalıp gidiyoruz. Yıllardır Adana kentinin apartman dairelerinde tutsak olmuş doğa sevgimiz Tapan evlerinin ve bahçelerinin güzelliğiyle özgürleşiyor, yeniden hayat buluyor. Kuzeybatıya doğru uzanıp İncirci köyünü geçmek üzereyken Hopka’ya bir kez daha bakmak gerek. Eteklerindeki sedir ormanının katran yeşilini görmek, görkemli kayalıklarının mavinin en durusuyla uzanan gökyüzüyle buluşmasını izlemek doyumsuz keyif veriyor. Hopka, bizi uğurlarken yine beklerim diyor. Ayrılırken onun bu davetine icabet edeceğime söz veriyorum. Ayrıca aklım, fikrim tepesindeki kayalıklarda kaldı. Gelecek sefer Hopka’nın avucuna oturup yukarılardan bakacağım Tapan’a. Belki de Emmi ile beraber tırmanırız. Hopka Dağı’ndaki Gelintaşı’nın, Yolvermez Mağarası’nın Kıllı Mavruk’un, Ziyarettaşı’nın, Üçoğlan’ın öyküsünü en iyi o ve yaşıtlarından başka kim bilir ki bu zamanda? Ve hala Tapan köylerinde öten Yusuf Kuşu’nu da dinleriz, âlem bizi seyrederken Haydar misali. Hopka Dağı, Tapan için dağ değil bir efsanedir. Görülesi ve gezilesi bir güzelliktir. Selam olsun Gılgamış’ı hayran bırakacak sedirlerine, tepesinde asırların havasını solumuş ardıçlarına. Ve selam olsun yıllardır onun gölgesinde yaşayan, suyunu içen emektar, çilekeş ve dost yüzlü Tapan köylülerine

 
 
 
Bugün 49 ziyaretçi (68 klik) kişi burdaydı!

Bizde TAPAN'nıyık...

İyi Günler Sitemize Hos Geldiniz.

351; Sayfam Yap


DUYURU PANOSU

Bizde TAPAN'nıyık ...
Web Sayfamıza Hoşgediniz...

Umarım Sitemizde Hoşça Vakit geçirirsiniz.

TR.GG REKLAM

Hava Durumu


Aramızdan Ayrılanlar

Ezan Vakitleri

Uydudan Köyümüz

Duyuru Panomuz

DUYURU PANOMUZ

bizdetapanniyik@
yandex.com


Yeni Sitemiz Yepyeni Tasarımıyla Hizmete Girmiştir




----------


sitemize hoş geldiniz


----------


Tapan Köyü'yle İlgili Tüm Bilgiler Sitemizde Mevcuttur


----------

Bizde TAPAN'nıyık...


Döviz Kuru

Önemli Telefonlar

Günün Sözü

resim
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol